Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Şubat 2012 Perşembe


     O an"ı beklemek...


     Kendimiz olmaktan çıkıp, bir başka kendimiz olduğumuz anlar vardır..
     Düşlerimiz...Arzularımız...Tutkularımız...


     Ne kadarını gerçekleştiriyoruz isteklerimizin? Planladıklarımız gerçekleştiğinde ne kadar aslına benziyorlar? Kararlarımızın başında  ve sonunda raslantılar, zayıflıklar ve pişmanlıklar nereye kadar kontrölü elinde tutuyor?


     Yoga ınancına gore, yüreğin karşılığı olan bir çakra vardır ve çakra canlı bir enerji merkezidir. İnsan bedeninin her çakrası bir renk taşır ve yıuregının rengi hepsinden güzeldir.. Kırmızıdan ışık yüklü bir yeşile uzanırken, uç noktalarda altın rengiyle sona erer. Açık olan bir yürek çakrası gözlerin ve yüzün ışıldamasını sağlar, bedeni uyumlu ve sağlam kılar, oysa eğer bu çakra kapalıysa ya da tıkanmışsa, bakışlar karanlıklaşır ve söner. Bedenin üzerine, yaklaşan bir fırtınanın güneşi karartması gibi gölge iner...


     Yürek bizim güneşimizdir, bizim küçük kişisel güneşimizdir..Yüreğimiz sayesinde çevremizdekilere aydınlık ve sıcaklık taşırız.. Yüreğin açılması, bu çagın barbarlığına karşı koyabilecek tek gerçek panzehirdir. 


     Şunu diyorum dostlar; hiç ara vermeksizin olması gerekeni ve olmaması gerekeni, olanı ve olacağı düşünüp dururuz. Kafamızın içinde sürekli bir anılar, varsayımlar, yargılar umutlar izdihamı yaşanmakta. Oysa yaşamın zamanı-gerçek olan tek zaman-şimdidir, bu andır. Kendimizi gün içinde meditasyona adamak, her seyden önce yeniden görmeyi, yeniden dinlemeyi öğrenmek anlamına gelir. Böylece yavaş yavaş yaşantımız zenginleşecek. Mucizeler veya duyular ötesi yolculuk bakımından değil, verilmiş ve edinilmiş özenler bakımından zengin olacağız. 


     Öteleştirmeden, çekiştirmeden, yanıt beklemeden sevelim... Sevgi tuğlalarla örülür, kökler sayesinde gelişir...


     Yaşamınızda hep ışık olsun:)
      yorumlar: